
Geçen hafta arkadaşımla gece öylesine bir film izleme hevesiyle açtığımız bu Sırp filmi; Doğu Avrupa sinemasına dair Emir Kusturica harici affedilemez cahilliğimizi ve umursamazlığımızı bir kez daha ifşa etti. Daha önce adını bile duymadığım yönetmen Slobodan Sijan’ın eseri, 1981 yılında Montreal Dünya Film Festivali’inde ödül almış, uğruna yaygaralar kopartılmış ama ardından nankörlük edilerek unutulan birçok güzel sinema şaheserinin arasına karışmış. Keşke öyle olmasaymış zira “Ko to tamo peva”nın aradan 30 yıl geçmiş olmasına rağmen koruduğu tazelik, eski filmlere önyargıyla bakan seyirci kitlesini bile kendisine hayran bıraktıracak kadar çekici.
Tarih 5 Nisan 1941… Savaşın kapısında olduğu karışıklık içindeki Sırbistan topraklarında, Belgrad’a gitmek üzere otobüs bekleyen bir savaş gazisi, iki çingene, bir Nazi sempatizanı, bir şarkıcı, bir hastalık hastası, bir avcı ve yeni evli bir çift. Bu kozmopolit güruha bir nevi önderlik eden paragöz ama aynı zamanda da prensip sahibi otobüs işletmecisi ve oğlu. Bu garip tayfanın hâlihazırda kendi başlarına açacakları dertlerden başka bir de savaşı bekleyen tedirgin Sırbistan insanıyla yaşayacakları münasebetlerden ortaya çıkacak huzursuzluklar söz konusu olunca; Belgrad’a kadar giden bu uzun ve çetrefilli yol bir şetaret havasına bürünüyor.
Akdeniz sinemasını andıran çok karakterli bir anlatıma sahip ve bu karakterlere duyulan sempatiyle mekaniğini koruyan çok yalın bir film “Ko to tamo peva”. Ortada çok komplike altmetinler veya metaforlar yok. Ya da şöyle demeli, metaforlar, alegoriler elbette var ama derinliği dize kadar. Suya girmişsiniz girmemişsiniz fark etmiyor. Mesajını verme ameli öyle ön planda ki herhangi bir yanlış anlaşılmaya, çift yönlü okumaya mahal vermeyen dik kafalı bir anlatım tutturmuş gidiyor. Bu vahim bir durum mu? Elbet değil zira biz, tebessüm ettiren hoş bir film izleme maksadı güdüyoruz. Arada da boşa vakit kaybetmemiş olalım bir de mesaj alalım diyoruz. Ha, o mesajı biz kendimiz de düşünemez miydik? Elbet düşünürdük!! Ee? İnsan deli olur şerefsizim böyle düşündükçe. O yüzden rahat kafayla oturup izlemeli bunlara takılmadan.
Mizahın kaynağı son dönem Emir Kusturica filmleri gibi tuvalet mizahı veya slap-stick denilen fiziksel komediden ziyade karakterlerinin umursamazlığı ve sıradan/sıra dışı her şeyi kabullenmekteki gönüllülükleri. Otobüs şöförü Mişko’nun gözü kapalı 2 km sürme çabası veya savaş gazisinin sırf fakir olmadığını kanıtlamak için inatla 5 tane bilet satın almak istemesi bu tayfa için kabul edilebilir vukuatlar. Yol boyunca başlarına gelenler ise Sırpların günlük yaşantılarının getirdikleriyle savaşın getirdiklerinin sentezi gibi. Evliliğe, dine, aile çatışmalarına, toprak mevzusuna, bürokrasiye oldukça eğlenceli dokundurmalar yaparak yol alıyor bu tayfa.
Otobüsün yolcuları gizli kapaklı olmayan bir alegori demiştik. Her zaman sinirimizi oynatan züppe militarist kesime veya burjuvaya özenen sonradan görmelere dair çok keskin örnekler var. Ama esas güzellik, bu karakterlerin bir sıfata bürünmeye ihtiyaç duymadan var olmaları ve doğallıklarının sağladığı spontane mizah. Çok rahat bir film üstündeki örtüyü kaldırmadan baktığınız zaman. Dikkatinizi vermeden izlediğiniz zaman, yan mahalleden toplanan 9-10 kişilik bir tayfanın (tabii yan mahallede Sırplar olması lazım…veya Sırplar da olmasın, hangi millet olursa olsun ne de olsa faşizmi eleştiriyor film…ama daha şimdi dikkat vermeden izleyince dedim…oy oy!!) bu filme mevzu olduğunu düşünebilirsiniz. Yani bu filmi savaş karşıtı bir film olarak görmeden de izleyebilir ve gülebilirsiniz. Kara filmin olmazsa olmazı hüznü ve karakterlere duyulan yakınlığı hesaba katarsak, bu filme sadece bir komedi filmi demek haksızlık olur. Tam tersine savaş karşıtı söylemi yeri geldiği zaman o kadar sert oluyor ki tüm o naiflik suratınıza çarpılmış gibi hissediyorsunuz.
Yakın geçmişe dair bir eser izleme merakı doğarsa bünyenizde, bu filmi Balkanların sinema namına çok naçizane eserler üretebildiğinin ve oldukça da hoş vakit geçirtebildiğinin bir kanıtı olarak tecrübe ediniz. Sırf zamandan azat kalabilmesi bile bir başyapıt muamelesi görmesi için yeterli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder